15 Aralık 2015 Salı

Bağlamından koparılmışlık ve Kim Kardashian

Apollinaire’in şu şiiri... Ahmet Necdet çevirisiyle:

Mirabeau Köprüsü’nün altından Seine akar
Ve bizim aşklarımız
Hatırlamama ne gerek var
Hüznün yolu daima bir sevince çıkar

Yaygın bir hikayeye göre 1880’lerin sonunda Seine nehrinden Louvre yakınlarında bir kadın cesedi çıkarılmıştı. Cesedi Paris morguna kaldırdılar. Kimliği teşhis edilemeyen ölü kadının yüz maskesi çıkarıldı. Maske takip eden yıllarda “Seine’in bilinmeyeni” adıyla çoğaltılıp evlerde bir süs eşyası haline dönüştü. Bir süs eşyası. Bağlamından koparılmışlık… Hah! Tam da buydu. Modernizm kadar bağlamından koparılmış bir şey az bulunur doğrusu. Üzücü olan ise 2015 yılının mesela 1995’e göre bu kopmuşluktan daha ilkel bir durumu ifade etmesi. Biz hayatın ve her şeyin ne kadar değerli olduğunu tamamen unuttuk.

15 Kasım 2015 Pazar

Birbirini besleyen iki kuvvet olarak din ve devlet

Ülkemizde cumhuriyetin ilanından sonra Diyanet İşleri Başkanlığı kuruluyor. Roma terminolojisiyle bir bakıma Auctoritas ve Potestas yer değiştiriyor. Bu Diyanet’in ağırlığını azaltmış ve boşluğu dini önderler doldurmuş. Çünkü din Potestas alanına ait değil... Mafya için yapılan bir tanımı hatırlayalım. Toplumda bir ihtiyaç vardır; bu ihtiyaç devlet tarafından karşılanmazsa başka birileri çıkıp bu ihtiyacı karşılar. Mafyanın büyümesi hep güçlü toplumsal ihtiyaçlara eşlik etmiştir. Diyanet tartışılıyor ama neyle? Başkanı Mercedes’e binsin mi, binmesin mi? Binsin kardeşim. Papa Renault Clio’ya biniyormuş... Biz toplum olarak her şeyi magazin boyutunda tartışıyoruz. Halbuki Diyanet’in fonksiyonlarını veya nasıl daha etkin olacağını tartışmalıyız.

30 Temmuz 2015 Perşembe

Building a city or a civilization

Türk Yurdu, July 2015

Last month's popular argument was a project of the Republican People's Party, about building a new city in Anatolia. The "Merkez Türkiye" aims building a central logistics base [1]. But culture, education and ecology have neglected in the project. It does not even mention.

The correlation between income and humanity is not strong. We have to handle both together. Our exports can increase, the value of our Lira can increase... But which project will increase the value that we give each other? We should work on this. The cities are shaping our souls, so we should create better environments, with all its meanings. If we realize, we cannot say economy comes first and then the others. Environment or culture...

So, which project can increase the value that we give each other? We neglect this, we don't have a vision...

In 2009, we had a proposal about building a rational city from scratch [2]. We started with that: Our workplaces, residences, environments have negative conditions. People living in metropoles have traffic costs, such as wasted time, stress and air pollution. That can be the the economic reason of building a rational city from scratch.

1 Temmuz 2015 Çarşamba

Bir kent ya da bir medeniyet inşa etmek

 Türk Yurdu dergisi, Temmuz 2015


Geçen ay en fazla tartışılan konulardan birisi CHP’nin seçim vaadi olarak Anadolu'da yeni bir şehir kurma projesiydi. "Merkez Türkiye adlı bu proje bir lojistik üssü kurulmasını öngörüyor[1]. Burada maalesef kültür, eğitim ve ekoloji öncelenmiyor. Hatta bunlardan bahsetmiyor. 

Gelir artışıyla insaniliğin artışı arasında yeterli korelasyon yok. İkisini beraber ele almalıyız. Tabii ki ihracatımız artsın, Türk Lirasının değeri artsın. Peki, hangi siyasal proje insan olarak birbirimize verdiğimiz değeri arttıracak? Bunu araştırmalıyız. Yaşadığımız şehirler ruhlarımıza şekil veriyorsa ki, veriyor… O halde biz bütün anlamlarıyla “çevreyi” özenle oluşturmak zorundayız. Bunu tespit edebiliyorsak önce ekonomi sonra kültür; önce ekonomi sonra çevre de diyemeyiz. 

Hangi siyasal proje insan olarak birbirimize verdiğimiz değeri arttıracak? Bu ihmal edildiği için küresel bir çöküş yaşanıyor. Batı’da da, bizde de insaniliğin arttırılmasına yönelik yeterli bir politika yok. 

2 Mayıs 2015 Cumartesi

Kozalağa tutunmak

2000’lerin başında Adapazarı Orman Bölge Müdürlüğü’ne uğramışız. Çocukluğumun önemli bir kısmının geçtiği sitede yıllar sonra yürüyüşe çıkıyorum. Yolda bir kirpi görüp bunun çocukken gördüklerimin yavrularından olduğunu düşünüyorum. Yolun kenarında bulduğum büyük kozalağa çam ibrelerinin şekil değiştirip sıkıca sarılmış olması beni düşündürüyor. Ağaçtan kopmuş ama kendinden olana sarılmış.

24 Nisan 2015 Cuma

Uluslararası bankacılık üzerine senaryolar

Diplomatic Observer, Nisan 2015

2009 yapımı “The International” isimli bir film var. Bu filmdeki banka bir suç örgütü ve 200 milyon dolar karşılığında füze takip sistemi satın alıyor. Akıllı bir gazeteci bu haberin peşine düşüyor ve öldürülüyor.“Savaşın asıl kıymeti yol açtığı borçlardır” ve “bankacılığın asıl amacı ülkelerin, insanların, hepimizin borca köle olmasıdır” mesajlarını veren filmdeki bankanın ismi IBBC. Bu isim para aklama, silah ve uyuşturucu ticareti yapılmasına aracılık ettiği için 1991’de kapanmadan önce sahip olduğu varlıklar bakımından dünyanın yedinci büyük bankası olan BCCI’ya gönderme yapıyordu.

1 Nisan 2015 Çarşamba

Scenarios for international banking

Diplomatic Observer, April 2015

Story of a bank, which is a criminal organisation, buys a missile tracking system for 200 million dollars is told in the movie "The International". A journalist investigates the IBBC bank and then he is murdered. The film have some messages like “wars' real benefits are debt creating” or “the aim of banking is to make us all slaves to debt”. IBBC's name was an allusion to BCCI, which had the seventh largest assets in the world when it was closed in 1991 for aiding money launder, illegal arms and drug trade.

The Turkish character in the film, Ahmet Sunay was selling a missile defence system to Israel while the missile system already been sold to Iran and Syria. Although BCCI had very little to do in Turkey, in the film, the president of the IBBC got killed in Turkey. For us, this is an interesting point.

Banks are very complicated structures. Therefore we can try to identify them from different aspects. Anıl Çeçen, a professor at the Faculty of Law of Ankara University, says that global firms have their own intelligence networks and they fight against states. He adds, the multinational companies' battle for raw resources and new markets has turned into wars against states". Pointing towards a hegemonic structure, Çeçen compares a bank which have branches in 80 countries, to a state with 80 embassies.