25 Aralık 2020 Cuma

Kavramların farklı anlamları üzerine

Dünya Bizim, 25 Aralık '20

Manastır yakınlarındaki Dobruševo köyünün mezarlığında bir mezar taşı var. Üzerinde Petko Liskovski'nin 1910-12 arası Osmanlı ordusunda, 1914-15 arası Sırp ordusunda, 1916-18 arasında ise Bulgar ordusunda askerlik yaptığı yazıyor. Savaşlardan sonra köyüne dönmüş Liskovski...

Arkadaşın anlattığına göre buraya 50 km uzaklıktaki Staravina köyünde Petre ve Mitre adlarında iki kardeş yaşamış. Bu iki kardeş I. Dünya Savaşı sırasında Sırplar tarafından askere alınıp Avusturya cephesine gönderilmişler. Mitre Arnavutluk seferine katıldıktan sonra Makedon Cephesi'ne kendi köyüne çok yakın bir bölgeye sevk edilmiş. Petre ise Avusturyalılar tarafından esir edilmiş ve Bulgar ordusunda savaşmak üzere Makedonya'ya geri gönderilmiş. Belki de bölgeyi iyi bildiği için... Nihayetinde iki kardeş birbirlerinden bir kaç yüz metre ötede rakip ordularda görev yapmışlar. Sonra Mitre'nin alayı nasıl olduysa aralarında Petre'nin de bulunduğu düşman birliğini sağ ele geçirmiş. Onlar da köylerine dönmüşler. Köy aynı köy... Ama savaştan dönen adamlar değişmiş olduğu için köyün anlamının değiştiğinden bahsedebiliriz. Yani anlamların yorgunlukla değişmesi, değerlerin göreceli olması mümkündür.

4 Aralık 2020 Cuma

Fransa'nın tutumunu gözden geçirmesi gerekir

Anadolu Gençlik, Aralık '20

Geçmişte ırkçı hareketlerin ülkeleri sürüklediği büyük felaketleri göz önüne getirdiğimizde batılı devletlerin kendi güvenlik anlayışlarını gözden geçirmeleri hem de başka ülkelerdeki terör hareketlerini meşrulaştırma anlayışından vazgeçmeleri bugün bir aciliyet ifade ediyor. Şiddetin bütünüyle reddi, şiddetin kullanışsız olduğu anlayışına geçmeleri gerekiyor. Geçen yılın kasım ayında NATO Genel Sekreteri Stoltenberg’in Bild am Sonntag gazetesine verdiği demeçte söylediği gibi “hiçbir müttefik Türkiye kadar Suriyeli sığınmacı almadı. Türkiye 3,6 milyon Suriyeliyi alırken hiçbir NATO ülkesi Türkiye kadar terör saldırısı da yaşamadı". O halde batılı ülkelerinin Avrasya’daki güvenlik mimarisinde “kilit ülke” konumundaki Türkiye’ye yönelik terör hareketlerini kayırmaktan vazgeçmeleri bunun için de önemli. Dünyada genel olarak bir yönetim sorunu olduğunu hepimiz biliyoruz. Terör, açlık, sağlık hizmetinden faydalanamama, eğitim alamama gibi çetrefilli sorunlar dünya nüfusunun büyük kısmını tehdit ediyor. Birleşmiş Milletler tarafından yayınlanan "Küresel İnsani Yardım" raporuna göre 2020 yılında yaklaşık 168 milyon kişi insani yardıma muhtaç halde. Ama bu sefalet küresel gündemimizde yok. Çocuk ölümleri, terör eylemleri yeterince önemsenmiyor. 

27 Kasım 2020 Cuma

Shirley Ann Manson’dan bir şiir çevirisi

Edebiyat Burada, 27 Kasım '20

Shirley Ann Manson, 26 Ağustos 1966 doğumlu İskoç şarkıcı ve söz yazarıdır. Babası John Mitchell Manson genetikbilimci, annesi Muriel Flora Manson müzisyendir. Ona adını Charlotte Brontë’nin Shirley romanından alan bir akrabasının adı verilmiştir. 

Stockbridge ve Comely Bank’ta büyüyen Shirley “City of Edinburgh Music School”da eğitim görmüştür. Broughton Lisesi’nin müzik bölümünde okurken tiyatro topluluğunun bir üyesi olmuştur. Çocukluğu ve gençliğinde içe kapanık bir karaktere sahip olduğunu, diğer çocukların kendisiyle alay etmesi yüzünden eve her gün kavga etmiş bir şekilde geldiğini anlatır. 1994’ten sonra katıldığı Garbage dünya çapında 17 milyondan fazla albüm satmıştır. 

Bu hafta Shirley Ann Manson’un 2008’de vefat eden annesi için yazdığı “Stag” şiirini çevirdik. 

12 Kasım 2020 Perşembe

Ausgang

Yeni Birlik, 12 Kasım '20

Görülmeyenleri görebilenlerin olduğunu hesaplamak gerek. Aklıma geçtiğimiz yıllarda atlı Alman polisinin Berlin'de ele geçirdiği radyoaktif iskambil kartları geldi. Bazılarının kaybede kaybede sezebileceği bir şey. Satrançta ancak daha iyi bir rakiple oynayarak daha iyi bir oyuncu olunabilir diyebiliriz.

Perşembeden beri ağır bir grip geçiriyorum. Sabah zar zor kalktım. Radyoda "Sosis kralı" lakaplı Rus iş adamı Magurov'un açık hava saunasında arbaletle öldürüldüğünden bahsediliyor. Polisiye okumayı niye azalttım? Haberlerde böyle kurgular var azizim.

Yusuf’un getirdiği Azerbaycan çayı epey idare edecek gibi görünüyor. Ondan demliyorum. Serkan Türk'ün Ausgang'ını okumaya devam ediyorum.

Ausgang, ada kavramının insanın zihninde başlayıp sonlandığından, belki bir metafor, belki karakterin kendi ütopyası olmasından bahsediyor. Romanın havası da bir çeşit yalıtılmışlık inşa ediyor, olaylarını bir radyodan aktarıyor gibi.

27 Ekim 2020 Salı

Pulatkan ve Dervişoğlu, şehre derin bakışlar

Yeni Birlik, 27 Ekim '20

Yolların başlangıcı, hayatının önemli bir kısmının geçtiği Sotka mahallesidir. Evinin bahçesinde ladinler, güller, açelyalar… Çiçeklerin hepsi birbirinden güzel kokar. Emekli Orman Mühendisi Selçuk Pulatkan Trabzon’da sabahları uzun yürüyüşlere çıkar ve gördüğü ağaç ve çiçeklerle ilgilenir, onlara sevgiyle bakar. Meydan’da “lagestromia indica” yani oya ağacı, sahil yolunda gazal boynuzları, zakkumlar, Faroz’da avize çiçekleri... Şehrin yeşil alanlarını inceler, iyileştirilmesi için tavsiyelerde bulunur. Trabzon’u hepimizden farklı bir gözle görür.

Sotka’nın altında yer alan Faroz’da balıkçılar, onların aileleri yaşardı. Balıkçılar sabah erkenden kalkar ekmek parası için denize açılır. Sahilin en güzel manzaralarından birisi Trabzon Ayasofyası’na aittir. İşte “Denizden Ayasofya” ressam Atilla Dervişoğlu’nun resimlerinde kullandığı bir temadır. Kırmızı çatı kiremitleri, 1427 inşası kulesinin iki cephesi, denize kadar uzanan çimenliği… Ama arka planda bugünkü yüksek yapılar, uyumsuz konutlar yoktur bu tablolarda. Tabiat uzanmaktadır, ağaçlar vardır tepelere kadar. Böylece kent tarafından sıkıştırılmış Ayasofya’yı güzelleştirmiştir aslında. Fark edebilsek tarihi binaların geniş bahçelere kavuşturulması insanların şık kıyafetler giymesine çokça benzer. 

24 Ekim 2020 Cumartesi

Çin Orta Doğu’da oyun kurucu olma yolunda

Yeni Birlik gazetesinde 20,21,23, 24 Ekim '20'de dört bölüm halinde

Çin’in ekonomik ve siyasi varlığını Orta Doğu'da giderek daha fazla hissettirdiği bir dönemdeyiz. Çin yönetimi 2013 yılında başlattığı OBOR, ya da bugün daha yaygın kullanılan bir adlandırmayla “Kuşak ve Yol İnisiyatifi” (BRI) yaklaşımıyla inşa edeceği havaalanları, limanlar, demiryolları, karayolları, dijital bağlantılar, petrol ve doğal gaz boru hatları, lojistik üsler, enerji santralleri gibi büyük yatırımlar vasıtasıyla büyük bir coğrafyada yer alan ülkelerle ilişkilerini güçlendirmeyi planladı. Bu yaklaşımın “İpek Yolu Ekonomik Kuşağı” ve “Deniz İpek Yolu” olarak iki ayağı var. 30 milyar dolarlık yıllık yatırımla Orta Doğu ve Kuzey Afrika (MENA) Çin’in yatırım yaptığı ikinci en büyük bölge haline dönüştü. American Enterprise Institute’ye göre Çin'in küresel yatırımlarının değeri 2018'de toplamda 100 milyar dolar düşerken şaşırtıcı bir şekilde Orta Doğu ve Kuzey Afrika bölgesinde artış göstermişti. 

Bahsettiğimiz politika çerçevesiyle Çin hükümeti, Orta Doğu’da siyasi ve askeri içerikten uzak bir anlayış vazediyordu. Yakın dönemlerde birçok ülke için en büyük ticaret ortağı ve dış yatırımcı haline gelen Çin’in Orta Doğu’ya bakışı ülke ekonomisinin enerji talebiyle yakından ilgili. Çin'in hızlı ekonomik büyümesi büyük ölçüde petrol ve doğalgaz ithalatına dayanıyor. 2017'de dünyanın en büyük petrol ithalatçısı ve 2018'de en büyük gaz ithalatçısı haline gelen Çin’in petroldeki ithalata bağımlılığı % 70, doğalgazda % 45 seviyelerinde. 

Geçen yıl Çin, Suudi Arabistan’dan 40 milyar, Rusya’dan 36,5 milyar dolar, Irak’tan 23,7 milyar dolarlık ham petrol ithal etti. Bunlar ilk üç tedarikçi ülke. Toplamda Orta Doğu, Çin'in petrol ithalatının yüzde 40'ından fazlasını karşılar vaziyette. 

28 Eylül 2020 Pazartesi

Gök Kümbet’i onarmalı, Bağdat Hatun ve Emir Hasan’a bir Fatiha okumalıyız

Yeni Birlik, 28 Eylül '20

Güzelliğin başa bela olduğunun timsalidir Bağdat Hatun. Babası İlhanlı komutanı Emir Çoban'dır. 1323’te Emir Hasan-ı Büzürg’la evlenir. İki yıl sonra kendisini görüp beğenen İlhanlı hükümdarı Ebu Said Bahadır, Bağdat Hatun’u almak ister. Cengiz yasasına göre hanın beğendiği bir kadın evli bile olsa kocasının onu boşaması gerekir. Emir Çoban, Hasan ile Bağdat’ı Karabağ'a yollar. Bu durum Emir Çoban ile Ebu Said Bahadır'ın arasının açılmasına ve sonrasında hükümdarın Bağdat Hatun'un babası ile kardeşlerini öldürmesine sebep olacaktır.

Han sonunda istediğini alır. Eşinden ayırılan Bağdat Hatun Ebu Said Bahadır ile evlendirilir. Sarayda baş kadınlığa yükselir, Hüdâvendigâr unvanını alır.

Bu dönemde Bağdat Hatun, eski eşi Emir Hasan’la gizlice haberleşmekle itham edilmiş, bu da Han’la arasının açılmasına neden olmuştur. Han 1333'te Bağdat Hatun'un yeğeni Dilşad Hatun'la evlenince Bağdat Hatun’un Han’a karşı kızgınlığı had safhaya ulaşır. İbn Battuta eşini zehirlediğini aktarır. Tahta kısa süreliğine çıkan Arpa Han, Ebu Said Bahadır'ın ölümünden Bağdat Hatun'u sorumlu tutar ve hamamda başına topuz vurularak öldürülür.

14 Eylül 2020 Pazartesi

Anadolu’daki “Orman Dede” olgusundan bahsetmeliyiz

Yeni Birlik, 14 Eylül '20

Kutadgu Bilig’te bizim töremizin değişmez prensipleri anlatılır. Bu prensipler könilik (adalet), uzluk (faydalılık), tüzlük (eşitlik) ve kişilik’tir (insanlık). Bunlar genel olarak unutulmuş gitmiştir. Bizim okumuşlarımız Liberté, égalité, fraternité’yi bilirler belki. Töre ve irfan arayacaksanız köylerinde, kasabalarında arayacaksınız Anadolu’nun.

Seydişehirli İsmet Yavuz servetini ve mesaisini ağaç dikmeye harcadı. Hollanda ve Avusturya’da yıllarca çalışan İsmet Bey Seydişehir’in Saraycık köyüne döndükten sonra 10 bin ağaç dikti, dağlara çeşmeler yaptırdı. “Orman aşkı var bende” diyordu. Çekilen bir videoda “devlet yetkilileri beni sahiplenmiyor ama yardımcım beni sahipleniyor” diye eşeğini gösteriyordu. İki yıl önce 81 yaşında vefat etti ve Saraycık’ta defnedildi.

Sungurlulu Mehmet Kurman namı diğer Çakır Dayı yirmi küsur yılda 200 binin üzerinde ağaç dikti. “İnsanların bana yapacakları en büyük yardım dikilen ağaçlara zarar vermemeleri. Onlar benim evlatlarım gibi. Ben bunları dikerken, büyütürken hep sevgi ile bakıyorum” diyen Mehmet Kurman dört yıl önce 89 yaşında vefat etti ve Sungurlu Karşıyaka mezarlığına defnedildi.

Emekli matematik öğretmeni Rahim Demirbaş Konya’nın Ereğli ilçesinin çorak ovalarında 18 yılda 32 bin ağaç dikti. “Burası Türkiye’nin en gariban toprağı, burası orman olursa Türkiye’de orman olmayacak yer yoktur diye düşündüm” diyor. Kızı arkadaşlarının kendisine “baban deli mi” diye sorduğunu söylüyor.

Hayrettin Karaca da orman dede idi değil mi? Memleketimizde birçok orman dedeyle karşılaşabilirsiniz. Orman nineyle de karşılaşabilirsiniz. Anadolu irfanının bir tezahürüdür onlar. Folklorik – halkbilime dair üzerinde çalışılması gereken bir olgu diyebiliriz. Orman dede bizi derin düşüncelere gark etmeli. Yaşasın könilik ve tüzlük, yaşasın uzluk ve kişilik… Yaşasın hürmet… Yetkililer İsmet Yavuz’u ve Mehmet Kurman’a hürmetlerini göstermeliydi. Hâlâ sağ iken Rahim Demirbaş’ı onore etmeliyiz.



7 Temmuz 2020 Salı

Killing the coronavirus with slippers

Yeni Birlik, 30 March - 8 April 2020
 
Is not possible... Romanian writer Paul Goma died in Paris at the age of 84 as a result of coronavirus infection. Then the explanation of Engin Ardıç comes to my mind. "In 1967, when passing through Bulgaria, I realized that, the working class of Bulgaria were worse than ours. This bitter truth saved me from joining socialists".  
 
Everyone thinks about health issues, but some can see the fact that “never let a good crisis go to waste. So, who is managing today's crisis? The global outbreak affected sectors like air transportation and tourism, calls for an economic model “under state control”. Last week in France, the government was given the power to control mobility of people, as well as price control. A ban on grain exports imposed by Russia. Also, state control means an increase in public sector borrowing.

I remember the anti-tourism movements in Venice and Barcelona. Now, you can’t see two people standing side by side. As a result of worsening conditions, cricital assets began to change hands. We can start by tracking sales to foreign investors in the aviation and tourism sectors.

24 Haziran 2020 Çarşamba

Edebiyat Burada'da yayınlanan kısa hikayeler

Şu dokuzlular    30 Mayıs '20

i
Aralık ayının yirminci günüydü. Sabah yedide kalkıp çay demledi, radyoyu açtı. Her zaman dinlediği haber kanalından cızırtılı ve tuhaf bir ses geliyordu. 

İnsan uzun zamandır giymediği bir kıyafeti giydiğinde aynaya iki kez bakmalıdır. O da eski deri ceketinin ona nasıl olduğunu kontrol etti. Eh işte dedi. Diğer ceketini kaybettiği için dolapları kolaçan etmiş bu soğukta giyecek başka bir şey bulamamıştı. Evden çıkıp Tepe camisine doğru tırmanmaya başladı. 

Geçen hafta boyunca olduğu gibi şimdi de şiddetli yağmur yağıyordu. Yağmur damlaları teneke çatı kaplamalarına çarpıp tiz bir ses çıkarıyordu. Kasabaya tepesinden başlayarak yine o grilik çöküyordu. Biraz sonra aydınlanacak hava Halley kuyrukluyıldızının dünyaya yaklaştığı bu günlerde önemli bir şey doğuracaktı sanki.

8 Mayıs 2020 Cuma

II. Kılıçarslan, Fatih Sultan Mehmet ve Özal’ın kafatasları yerinde duruyor mu? Ya diğerlerinin...

Dünya Bizim, 8 Mayıs '20

Rahmetli Turgut Özal’ın zehirlenip zehirlenmediğiyle ilgili bir araştırma yapıldı biliyorsunuz. Mezarı açıldı. Bu esnada kafatasının gövdesinden ayrılmış olduğu bilgisini gazetelerden okuduk. Bu da bize şunu düşündürdü. Acaba fethi kabir yapılacak diye oraya bir şey mi kondu? Çünkü dünyada meşhur insanların, devlet adamlarının, sanatçıların kafatasını toplayan kimseler var. Mozart’ın, Beethoven’ın, Haydn’ın, Francisco Goya’nın kafatasları mezarlarından alınmış. Shakespeare’in de kafatasının mezarında olmadığını 2016’da gazetelerden okuduk.

Yale Üniversitesi’nin bir öğrenci topluluğu olan Skull and Bones var mesela. İsmiyle müsemma Kurukafa ve Kemikler Cemiyeti… Alelade bir cemiyet değil, baba Bush, oğul Bush ve William Howard Taft gibi ABD başkanları bu cemiyete üyeydiler. Yine eski bir ABD başkanı olan Martin Van Buren’ın kafatasını, Kızılderili reisi Geronimo’nun kafatasını çalmakla suçlandı bu cemiyet…

8 Nisan 2020 Çarşamba

Coronavirüs'ü terlikle öldürmek

Yeni Birlik, 30 Mart ve 8 Nisan '20, iki bölüm halinde 
 
Mümkün değil. Tüfekle vurmak da… Rumen yazar ve komünist rejim muhalifi Paul Goma, koronavirüs bulaşması sonucu 84 yaşında Paris'te öldü. Aklıma Engin Ardıç’ın şu tespiti geliyor. 1967 yılında Bulgaristan'dan geçiyordum, Bulgar işçi sınıfı Türk işçi sınıfından çok çok daha kötü durumdaydı! Bu acı gerçek beni bir örgüte yazılıp erken ölmekten korudu.

Herkes kara kara sağlık meselelerini düşünüyor ama thinktank kuruluşları Chicago belediye başkanı Rahm Emanuel’e atfedilen “ciddi bir krizin ziyan olmasına asla izin vermeyin” sözü üzerine çalışıyor. Bunun nedeni elbette Kovid-19 krizinin dünya çapında büyük bir dönüşümü tetiklemiş olması. Öyle ki İngilizcede “BC” before Christ - İsa’dan önce anlamında kullanılırken şimdilerde before-covid anlamında kullananlar da var.

Özel sektörün daralıp kamu sektörünün büyümesi bugünlerde öngörülen bir şey. Hava taşımacılığı ve turizm başta olmak üzere birçok sektörü vuran yeni koronavirüs devlet kontrolü altında bir ekonomik modeli çağırıyor. Fransa’da geçen hafta hükümete insanların hareketlerini kısıtlama yetkisinin yanı sıra fiyat kontrolü yetkisi verildi. Rusya’da tahıl ihracatı için geçici bir yasak konuldu. Devlet kontrolü demek kamu borçlanmasının artması demek. Allah’tan sağlık sektörüne yoğun yatırım yapmış bir Türkiye var. Başkaları düşünsün.

Koronavirüsün küçük elleri Rodin’in Kamboçyalı dansçıları gibi hareket ediyor. Tabi ki gelecekte tarih kitapları küçük bir virüsün dünyayı değiştirdiğini yazabilir. Ama bütün krizler bir gün sona erer! Büyük değer kaybeden varlıklar el değiştirmeye başladı bile. Krizden fayda sağlayacaklar var. Aklıma Venedik ve Barcelona’daki anti-turizm hareketleri geliyor. Turist istemiyoruz diye gösteri yapılan şehirlerde şimdi iki kişiyi yan yana görmek mümkün değil. İşe havacılık ve turizm sektörlerinde yabancılara satışı belki frenleyerek, el değiştirmeleri takip ederek başlayabiliriz.

26 Şubat 2020 Çarşamba

Yazarlarının hayaletleri ve çeşitli cinleriyle kaybolmuş zamanın Prag'ı

Edebiyat Burada, 26 Şubat '20

Prag’a ilk gidişim 1999 yılındaydı. Şehirde yaptığım ilk iş bir kitabevinden Çekçe-İngilizce sözlük almaktı, onu hatırladım şimdi. Bir Çekçe-Türkçe sözlük yoktu o zamanlar.

Eskiden sözlük ve haritalar yabancı bir kenti tanımanın anahtarlarıydı. Ben hâlâ bu yöntemleri kullanmaya devam ediyorum.

O zamanlarda cep telefonlarının fotoğraf çekme özelliği yoktu. Hatta 1999'da cep telefonum da yoktu benim yahu. Plastik, kullan at Fuji marka bir makinem vardı. 36'lık film alıp onunla fotoğraflıyordum her şeyi.

Petrin tepesine çıkan funiküler

Karlova caddesinde küçük bir hostelde konaklıyordum. 1989 Kadife Devrimi’nin üzerinden on yıl geçmişti ama sokaklarında eski insanları dolaşıyordu Prag'ın. Mütevazı ve daha çok içe kapanık kimselerdi bunlar… Kapitalizme bu derece esir düşmemiş, kozmopolitleşmemişti Prag. Zlata Ulicka'yı dolaşırken sokakta yalnız olduğumu hatırlıyorum da, şimdi kimse inanmaz buna. Taşrasında dolaştığımız zamanlarda ilk kez bir yabancıyla karşılaşmış köylülere denk gelmiştim.

Bugün yıllar sonra şu funikülere binip parklarla kaplı Petřín tepesine çıkmak niyetindeyim. Bu tepe en çok Vitezslav Nezval'in şiirlerinde geçer:

Nezval

Büyülü bir kutudan çıkmış
Bir grup asker arabaya biniyor
Petřín'in güzel kulesi altında

Org yürekleri parçalayan bir hava çalıyor
(Petřín şiiri - Turgay Fişekçi'nin çevirisi)

...akşam vaktiydi, kaledeydim
eve varınca ışıkları yakıp dışarı baktım
görünmeyen uçakların gürültüsü
Petřín tepesi üzerinde bir projektörün ateşi...
(Yarın savaş şiiri - Turgay Fişekçi'nin çevirisi)

olgunlaşan arpanın güneş yanığı parmaklarından Petřín
gözetleme kulesinin parmaklarından
mercan sabahların parmaklarından
(Öğle güneşinde Prag şiiri - Erdal Alova çevirisi)

7 Şubat 2020 Cuma

Tek kabahatleri Türkçe üzerine çalışmak

Dünya Bizim, 7 Şubat '20

1937 doğumlu Ukraynalı araştırmacı Valentyn Stetsyuk bundan on yıl önce Kürtlerin Karadeniz'in kuzeyindeki varlığıyla ilgili yazdıklarıyla Türkiye'de ismi geçmiş birisi. Osman Karatay tarafından Türkçeye çevrilip Karadeniz Araştırmaları dergisinde yayınlanmış "Kürtlerin Karadeniz'in Kuzeyindeki Anayurdu" adlı çalışmasında Ukrayna'daki 250'ye yakın yer adının Kürtçe olabileceğini ve bu yer adlarının daha çok Ukrayna'nın Hmelnitski (48 yer ismi), Vinnitsa (44 yer ismi) ve Ternopolski (38 yer ismi) illerinde bulunduğunu söylüyor.

Valentyn Stetsyuk
Valentyn Stetsyuk
Stetsyuk'un başka tezleri de var. 2003'te yayınladığı "Doğu Avrupa'da Tarih Öncesi Etnogenetik Süreçlerin Araştırılması" adlı çalışmada Hun, Avar, Bulgar ve Hazarların Slav tarihindeki etkisinin Rus tarih yazıcılığında ihmal edildiğini savunuyor.

Hunların 420'den 558'e kadar yaklaşık 130 yıl ve altı kuşak, Avarların 558'den 805'e kadar 250 yıl ve on kuşak boyunca Slavlara tesir edip onları şekillendirdiğini, bu dönemlerin ise Rus tarihçiliğinde kasten yer almadığını öne sürüyor. Doğu Slavlarının Hazar Kağanlığına bağımlı oldukları veya Bulgar Kağanlığının Slavlara hükmettiği dönemleri de aynı şekilde yorumlayan Stetsyuk ayrıca Balto-Slav dilinin sadece geç antik dönemde değil bundan önce de büyük ölçüde Türk dillerinin etkisinde kaldığını iddia ediyor.

6 Şubat 2020 Perşembe

Şubat'ı böyle karşıladım

Yeni Birlik, 6 Şubat '20

Şimdilerde düşünmeyen bir düşünür gökyüzünü daha fazla görmemiz gerektiğini söylemişti. Ben de sabah soğuğuna rağmen inat ettim, balkonda oturuyorum. Ayşe Serap Şahiner’in yeni çıkan ‘Yolunu Bulan Kalpler’ kitabında Doğu Makedonya – Radoviş’e, Bosna’ya dair hikâyeleri okuyorum. Kitapta gönül coğrafyamıza, kırık minarenin küçük bir bütçeyle tamirine, insanların kalplerine küçük dokunuşlara dair anlatılanlar önemli. Kitap gerçek mutluluğun, başkalarının hayatlarına güzellik katmaktan geçtiğini vurguluyor. Her zaman sonuç elde etmek için büyük çabalar göstermek de gerekmiyor. Çoğu şey birbirimizle doğru iletişim kurmamıza bağlı. Minimalist yaklaşımlara da ihtiyacımız var.

Mutfaktan bir gürültü geldi. ABD’nin Yumuşak Güç Endeksi (Soft Power Index) sıralamasındaki yeri yine düşmüş. Raporda kültür, dijital ve eğitim alt-endekslerdeki dominantlığına rağmen ABD dış politikasına dair olumsuz etkilerden ve menfi bir küresel algıdan bahsediliyor. Raporda Harvard Üniversitesi’nden Joseph S. Nye, Jr. ABD’nin politikalarının ikiyüzlü, kibirli ve sığ bir anlayışa dayanmasından bahsetmiş. Halbuki böyle olmaması gerekiyordu.

19 Ocak 2020 Pazar

Jeopolitik kurgular: Mişustin’in başbakanlığı

Yeni Birlik, 19 Ocak '20

Önde gelen yayın organlarında “Putin vergi memurluğundan gelen hokey arkadaşını başbakan yaptı” yorumlarını okuyorum. Yeni başbakanı hafifletmeye çalışan bu haberler tabi ki Rusya’da olan biteni yansıtmaktan çok uzak. 

Mişustin sistem mühendisliği tahsili gördüğü Moskova Devlet Teknoloji Üniversitesi STANKİN'den 1989'da mezun olmuş. Üniversiteyi bitirdikten sonra bir teknoloji kuruluşunda yöneticilik yapmış. Bu kuruluş o dönemde Intel, Hewlett-Packard, IBM, Motorola, Apple gibi şirketlerin Rusya pazarına girmelerini sağlayan yapıydı. 

Mişustin 2010'dan bu yana Rusya Federal Vergi Servisi Başkanlığı görevini yürütüyordu. Döneminde devletin vergi gelirleri katlandı. Buradaki on yılı boyunca disiplinli ve iyi bir yöneticilik gösteren Mişustin’in vergi kariyeriyle ilgili yapılan yorumlar gerçeği ıskalıyor. Asıl görülmesi gereken vergi bürokratlığından öte bilgi teknolojileri ve sistem mühendisliği perspektifi. Mişustin vergi gelirlerini de teknoloji yardımıyla arttırdı.