9 Mayıs 2024 Perşembe

Uzmanlıklar üzerine

"Kültür ve Medeniyetimiz Üzerine Düşünceler" kitabından

Slussen durağında inip Götgatan caddesinden yukarı çıkıyorum. Hava sekiz derece, güneş bir görünüp bir kayboluyor. Bizim şarkılarımızı söyleyen bir İsveçliyle karşılaşıyoruz. “Bir Dünya Bırakın Biz Çocuklara” ve “Ilgaz Anadolu’nun Sen Yüce Bir Dağısın”ı söylüyor. Birkaç yıl önce İstanbul’da da görülen karabaş martılar buralarda fink atıyor. Stockholm Merkez Camii’ne uğradıktan sonra Katarina Kyrka tarafına yöneliyorum. Anna Lindh’in mezarı da buradaymış. İsveç’in sosyal demokrat başbakanı Olof Palme 28 Şubat 1986 gecesi eşi ve oğlu ile sinemaya gitmişti. Evine dönerken uğradığı suikast sonucu öldürüldü. Düşünebiliyor musunuz, bir başbakandı ve yanında herhangi bir koruma yoktu. Ne yazık ki 17 yıl sonra İsveç’in sosyal demokrat dışişleri bakanı Anna Lindh de Stockholm’ün merkezindeki Nordiska Kompaniet mağazasının bayanlar bölümünde alışveriş yaparken bıçaklanarak öldürüldü. İsveç gösterişi sevmeyen iki siyasetçisini karanlık güçlere kurban vermişti. Olof Palme öldürüldükten sonra Lindh’e koruma konusunda ısrar edilmeliydi. Tarihimizin üç büyük baskınında sahilde demirlemiş Osmanlı gemileri toplu bir şekilde imha edildi. 1770’te Çeşme’de, 1827’de Navarin’de, 1853’te Sinop’ta, özellikle ilk ikisinde donanmamız büyük ölçüde imha edildi. Çeşme’den ders alınsaydı Navarin Baskını ve Sinop Baskını olmazdı. 

Avusturya imparatoriçesi Sisi’yi bir 10 Eylül günü Luigi Lucheni öldürmüştü. 2003’te yine bir 10 Eylül günü İsveç dışişleri bakanı Anna Lindh’e Mijailo Mijailoviç suikast yaptı. Yugoslav içişleri bakanı Draşkoviç’i Alija Alijagiç, Üzeyir Garih’i Yener Yermez öldürdü. Ama misalen Garih’in 11 bıçak darbesiyle öldürülmesini dikkate alırsak bu isimlerin kafiyeli olmasının tesadüf olmayabileceği de düşünülebilir. İsveç Kuran yakma eylemiyle gündeme geliyor. İsveçte veya başka ülkelerde Kuran yakılmasını hoşgörenler şunu bilmeli. Avrupa tarihi Ariusçular gibi, Katharlar gibi, Hus gibi, kuzeyde yaşayan Katolikler gibi önce kitapları sonra kendileri yakılan kimselerle, gruplarla dolu. Kitap yakmayı hoş görürseniz bu iş kitap yakmayla kalmaz.

Kungsträdgården’da bulunan XII. Karl’ın heykelinin yanında oturup filtre kahve içtik. XII. Karl iki kültürü yakınlaştırmış biri... Dönüşte metro durağında SL karekodunu turnike ekranına okutmaya çalışırken Türkçe konuşan burma bıyıklı yaşlı görevli buradan buyurun, ben Türkleri çok severim diyor. Nacka’da yaşlı bir hanım benim çocuğum yok deyip çocuklarımıza hediye almak istiyor. O da “eski” biri. Avrupa’yı kasıp kavurmuş Vikinglerin torunları ama dünyanın en nazik insanlarından bir kısmı burada. Ülkesinde modern tarihçiliğinin babası kabul edilen Profesör Sven Lagerbring ta 1760’larda İsveçlilerin kökeninin Türklerle birlikteliğinden bahsetmiş biri. Odin’in “Herwarar’ın Hikayesi”nde Tirkiar (Türkler) ve Asiemaen (Asyalılar) olarak isimlendirilen büyük bir halkın lideri olması, Runik yazının Norveç’ten Orta Asya’ya, Orhun Yazıtları’na kadar geniş bir coğrafyada görülmesi yeterince araştırılmış konular değil. İki dildeki Ata - Ätt, Borçlu - Borgen, Göl - Göl, Göm - Göm, Siper - Spär, Hal - Hälsa, Hakan - Håkan, Kaan - Konung, Hey - Hej, Hayda - Hejdå, Kiler - Källare, Köy - Koja, Kandil - Kyndil, Mana - Mena, Nam - Namn, Şen - Shön, Su - Sjö, Tepe - Top, Kaz - Gås, Kule - Külle, Gülle - Kula, Erlik - Ärlig sözcükleri gibi benzeşimler var. XII. Karl döneminde kahve, köttbullar (köfte), kåldolmar (lahana dolması), kalabalik gibi kelimeler İsveççeye geçmiş. Bugün toplamda on milyonluk bir ülke... Yüz binin üzerinde bizden göçüp İsveç’e yerleşmiş kimse yaşıyor, Kaç İsveç uzmanımız var? Adile Ayda’nın İtalya’da yaptığı işi yapan biri mesela... Hangi çalışmalar yapılmış? Bir genel İsveç tarihi kitabı var mı Türkçede? Bunlar önem taşıyor. 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder