16 Mayıs 2025 Cuma

Masumiyet ve masumiyetin müzesi

"Gerçekliğin Özel Parçaları" kitabından

1998 yazında Bayburt’ta bir hafta kadar kalmıştık, Dünya Kupası finalini orada izlemiştim. Fransa’nın Brezilya’yı 3-0 yendiği maçta Zidane iki kafa golü atmıştı, hatta ikisi de kornerdendi. Fidanlık müdürlüğü misafirhanesinde kalıyorduk. Bahçede yürüyüşe çıktığımda orada üç çocuğun çakıl taşlarıyla oynadığını gördüm. Ne yapıyorsunuz diye sorduğumda mezarlık oyunu oynuyoruz abi demişlerdi. Büyük çakıl taşlarından mezar taşları yapmışlar, yollar yapmışlar... Aklıma şu geldi. Hangi çocuk böyle bir oyun oynar? Acaba bir yakınlarını mı kaybetmişlerdi? Onlara ölümle ilgili, mezarlıkla ilgili bir şey mi anlatılmıştı? Büyük bir ihtimalle... Çocuklar tesir altında kalan, kolay manipüle edilen varlıklar, masumiyete sahip varlıklar... Benim fikrim çocukları koruduğumuz gibi çocukluğu da korumalıyız. Bu ikisi arasında şöyle bir bağlantı var. Çocukları korumak kendi çocukluğumuzu koruyarak mümkün. Bu bakış açısını felsefi olarak güçlendirmeliyiz. Her şeyden önce masumiyeti doğru tanımlamamız gerekiyor. Biliyorsunuz İstanbul’da “Masumiyet Müzesi” adında bir müze var. Orhan Pamuk’un aynı adlı romanından yola çıkarak kurduğu, romandaki kadın karakteri hatırlatan eşyaların sergilendiği bir müze... Ama romanda anlatılanlar ve müzenin ismi masumiyetin hakiki anlamını örtüyor, doğru tanımlayamıyor. Orada sergilenen sigara izmaritleri, fotoğraflar, kolonya şişeleri, kıyafetler, afişler temelde masumiyetle ilgisi olmayan şeyler. Anlamı örtüyor, toplumsal bilinci yanlış inşa ediyor. Romanda anlatılanların büyük kısmı masum şeyler değil. Anlatılan sözde bir aşk. Sahte bir şey... İnsanın başkalarını aldatması, ayrıca kendini aldatması üzerine. Babası romanın kahramanının nişanından önce acayip şeyler anlatıyor, kırk yedi yaşındayken yirmi yaşında birisine kapıldığını, on bir yıl başka bir evde ikinci bir hayat yaşadığını anlatıyor. Romanın kahramanı da karısını aldatıyor. Aldattığı apartmanın ismi ne biliyor musunuz? Merhamet Apartmanı... Böyle şeyler var. Hatta kitapta şöyle bir bölüm bulunuyor: 

“Katıksız mutluluğun bu dünyada ancak bir başkasına sarılarak ve ‘şimdi’ elde edileceğine kesinlikle inanmasaydım, ‘hayatımın en mutlu anı’ olarak işte bu anı göstermek isterdim. Çünkü annesinin sözlerinden ve Füsun’un öfkeli ve kırık bakışlarından ilişkimizi bitiremeyeceği, annesinin bile bazı beklentilerle şimdiden buna razı olduğu sonucunu çıkarmıştım. Büyük dikkat ve ihtimamla davranır onu ne kadar çok sevdiğimi ona hissettirebilirsem, hayatım boyunca Füsun’un benden kopamayacağını anlamıştım! Allah’ın bazı özel kullarına, babamlara amcamlara elli yaşlarında ve büyük eziyetlerden sonra birazcık bağışladığı ahlak dışı erkek mutluluğunu; yani bir yandan eğitimi, kültürü uygun aklı başında ve güzel bir kadınla mutlu bir aile hayatını bütün zevkleriyle paylaşırken, diğer yandan güzel, çekici ve vahşi bir kızla gizli ve derin bir aşk ilişkisini yaşayabilme talihini bana daha otuz yaşındayken hem de çok da acı çekmeden bağışladığı anlamına geliyordu bu.” (Pamuk 2008: 134) 

Bu minvalde bir sürü şey var romanda... Füsun’un annesinin Füsun’un evliliğinin geçici bir ilişki olduğunu anlatması roman kahramanına şevk veriyordu vesaire. Bu roman masumiyete dair değil elbette... Masumiyetin romanı değil, insana dair her şeyi masum görmek doğru değil. Belki bizim gerçekten bir masumiyet müzesi kurmamız lazım, masumiyetin anlamını korumak ve tanıtmak için. Müzelerin, müze dediğimiz olgunun böyle bir fonksiyonu var ya, korumak ve tanıtmak... Mercedes Müzesi yıllar içinde üretilmiş belli başlı Mercedes modellerini korur ve tanıtır gibi... Masumiyet suçsuzluk, suçtan uzak olma, çocuklara has saflıkla ilgili. Bir anlamı daha var, bugünün dünyasında korumasız olmayı, suçlular tarafından suistimal edilmeye son derece açık olmayı ifade ediyor. Ve masumlukla kolay kandırılabilirlik arasında kuvvetli bir münasebet var. 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder