Yeni Birlik, 30 Ekim '20
Türkiye uzun zamandır binlerce vatandaşının ölümünden sorumlu terör belalarıyla uğraşıyor. Şiddeti araçsallaştıran bu terör örgütlerinin Avrupa’da açtıkları merkezler ve faaliyetlerinin Batı ülkeleri tarafından görmezden gelindiğini ise hepimiz biliyoruz. Bu ülkelerin yönetimleri bu örgütleri tehdit olarak değil, birer siyasi enstrüman olarak görüyorlar. Aslında terör hiçbir tarafa kazandırmayan bir oyundur. Bugün daha iyi ortaya çıktığı üzere uluslararası güvenliğe yönelik büyük bir tehdidin de kaynağıdır.
Ama bazı Avrupa ülkelerinde teröristler için eğitim kampları kurulabiliyor, paralar toplanabiliyor, terör propagandası yapılabiliyor vesaire vesaire. Terör eylemlerini gerçekleştirdiği sabit bazı kimseler serbestçe dolaşabiliyorlar. Türkiye'nin Avrupa'dan iadesini istediği kimselere bakıldığında genelde terör eylemlerine katılan kişiler olduğunu gayet iyi biliyorlar. Buna rağmen bu iade taleplerini suçluların karşılaşacakları ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası nedeniyle reddettiklerini gördük.
Ama dünyamızın koşulları değişiyor ve batı ülkelerinin kendi içerisinde de şiddet hareketleri giderek yaygınlaşıyor. Son yıllarda Kuzey Amerika ve Avrupa’da terör saldırıları artış gösterirken 2014 ve 2018 yılları arasında saldırı artış oranı yüzde 320 olarak gerçekleşti.
Geçmişte ırkçı hareketlerin ülkeleri sürüklediği büyük felaketleri göz önüne getirdiğimizde batılı devletlerin hem kendi güvenlik anlayışlarını gözden geçirmeleri hem de başka ülkelerdeki terör hareketlerini meşrulaştırma anlayışından vazgeçmeleri bugün bir aciliyet ifade ediyor. Şiddetin bütünüyle reddi, şiddetin kullanışsız olduğu anlayışına geçmeleri gerekiyor.
Geçen yılın kasım ayında NATO Genel Sekreteri Stoltenberg’in Bild am Sonntag gazetesine verdiği demeçte söylediği gibi “hiçbir müttefik Türkiye kadar Suriyeli sığınmacı almadı. Türkiye 3,6 milyon Suriyeliyi alırken hiçbir NATO ülkesi Türkiye kadar terör saldırısı da yaşamadı". O halde batılı ülkelerinin Avrasya’daki güvenlik mimarisinde “kilit ülke” konumundaki Türkiye’ye yönelik terör hareketlerini kayırmaktan vazgeçmeleri bunun için de önemli.
Birleşmiş Milletler tarafından yayınlanan "Küresel İnsani Yardım" raporuna göre 2020 yılında yaklaşık 168 milyon kişi insani yardıma muhtaç halde. Ama bu sefalet küresel gündemimizde yok. Çocuk ölümleri, terör eylemleri yeterince önemsenmiyor.
Dünyada genel olarak bir yönetim sorunu olduğunu hepimiz biliyoruz. Terör, açlık, sağlık hizmetinden faydalanamama, eğitim alamama gibi çetrefilli sorunlar dünya nüfusunun büyük kısmını tehdit ediyor. Dini kaynaklı çatışmalara soğukkanlı çözümler üretilmesi gerekiyor. Bu soğukkanlılık bir ihtiyaçken geçen hafta Fransa Cumhurbaşkanı’nın yeni karikatür krizi üzerinden toplumsal uyumsuzluk ve çatışmaları tırmandırması üzüntü verici. Kendileri bu olayı uluslararası bir krize dönüştürmeye de muvaffak oldular.
Fransa’nın dış politikası tartışmalı bir alan olagelmiştir. Son iki günde bile bu konu gündemde ilk sıralarda yer aldı. 28 Ekim’de POLITICO'da yer alan bir haber Fransa’nın dış politikasını yönlendiren ve “diplomatik hücre” olarak bilinen ofisin işleyişindeki sıkıntıları, geçimsizlik ve eşgüdümsüzlükleri araştırmak için harici danışmanlar tutulduğundan bahsediyordu.
Bir önceki günse Fransa’nın eski içişleri bakanı Jean-Pierre Chevènement tarafından yapılan yakın geçmişte Fransa’nın Ortadoğu politikasında büyük hatalar yapıldığı açıklaması manidardı.
Harici danışmanlar veya eski bakanlar yönetimin yaklaşımlarında değişiklikler yaratır mı bilemem. Ama kendi toplumsal yapılarındaki dinamikleri iyi analiz etmeleri gerektiği gibi geçmişte kötü tesirler bıraktıkları fakir coğrafyaların problemleriyle daha yakından ilgilenmeleri gerekli.
Diplomaside çokça hatırlanması gereken şu sözü hatırlayalım. “Dünyanın en büyük problemi bir zamanlar küçük bir problemdi”. Sorunlar daha da büyümeden Macron’un, Merkel’in ve yeni ABD başkanının bu fakir coğrafyalar meselesine eğilmesi gerekecek. Ve küresel insani yardımlarda önceki yıl dünyada en fazla yardım yapan ülke olan Türkiye’nin yaklaşımlarını iyi okumaları lazım. Ankara’nın ürettiği “dünya beşten büyüktür” mottosunun gelişmekte olan birçok ülke tarafından benimsenmesini dikkate almaları, terör enstrümanını reddetmeleri ve “güvenlik alanında Türkiye’yle iş birliği” üzerine kafa yormaları gerekir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder