8 Haziran 2014 Pazar

Batı Hugo ve Goethe'yi takip etmeli

Avrupa tarihinin en büyük iki yazarı ve onların bugün bazıları tarafından bir tehdit olarak görülen İslam'la olan ilişkisine dair bir şeyler söyleyelim.

Johann Wolfgang von Goethe'nin (1749-1832) İslam'a son derece yakın olduğu bilinmektedir. Goethe "Mahomets gesang" adlı şiirinde Hz. Muhammed'i bir nehre benzeterek övmüştür. Ercan Aslaner'in çevirisiyle:

...Ülkeler açılır uğradığı yerlerde
Yeni şehirler doğar ayaklarının altında…
Kulelerin alev zirvelerini
Ve haşmetli mermer saraylarını
Bırakıp arkasında
Yürür mukadder yolunda
Dalgalanır başının üstünde binlerce bayrak
İhtişamının şahitleri
Evlâtlarını Rabbine ulaştırarak
Karışır İlâhî ummana coşarak!

"Divan" adlı eserinde ayet ve hadisleri ele alarak onları açıklamaya çalışan yine Goethe'dir. Şubat 1816'da ise kendi hakkında "şair Müslüman olduğu iddialarını kesinlikle reddetmez" yazmıştır.

Victor Hugo da İslam'a yakınlığıyla Goethe'ye benzemektedir. Hz. Muhammed'e mersiye niteliği taşıyan "L’An neuf de l’Hégire / Hicri Dokuzuncu Sene" adlı uzun şiiri Hassan bin Sabit'inkiler gibi, İslam'ı şuurlu bir müdafaa gibidir. Yakup Yaşa'nın çevirisiyle bir alıntı:

"...Dalgındı; birden, şöyle dedi: "Herkes duysun!
Allah benim adımı andı! Bundan emin olun
Topraktan insan, nurdan bir peygamberim
İsa'nın getirdiği dini tamamlamaya geldim.
Ashabım, ben sabır taşıyım, İsa tatlı dilliydi.
Zira her şafak, doğacak güneşin müjdecisi
İsa benden önce, ama ne Tanrıdır ne de oğlu
O, gülü koklayan Bakire Meryem'den doğdu.
Unutmayın, ben de etten kemikten bir faniyim
Kuruyan bir balçıktan başka bir şey değilim..."

Hugo ahlakçıdır. Başyapıtı "Sefiller" Jean Valjean’ın hikayesidir. Ama benim okumamda Sefiller'in bütün senaryosu Javert'in Seine nehrindeki intiharı içindir. Romanın başından beri Valjean'ı tereddütsüz takip eden bu adam bize çok şey ifade etmektedir. Bir antagonist... Haysiyetine işte bu ölçüde bağlıdır.

Burada mesele Hugo veya Goethe'nin inancını sorgulamak değildir. Avrupa'nın dünya için barış üretebilmesi, Müslümanlara daha sıcak bakabilmesidir. Stockholm'un %20, Marsilya'nın %25, Köln ve Frankfurt'un % 12 Müslüman nüfus barındırdığı bir Avrupa'nın yöneticileri İslam'a olan yakınlıklarını gecikmeden tesis etmelidir. Avrupa'da ferdi açıdan mesele Fransız milli takımının en iyisinin Cezayirli Zinedine Zidane olmasıdır… Devlet açısından mesele ise hukuk devleti olabilmektir. Sonuçta toplum bir değerler sistemidir ve bu değerler yeniden inşa edilmelidir. Devlete, topluma yabancılaşan değil, sahip çıkan bir vatandaşlık inşa edilmelidir. Biz devletlerin ayakta kalmak için kültüre dayandıklarını vurguluyoruz. Burada kültür bilincinin devlet felsefesinde konumlandırılma gereği ortaya çıkıyor. Bir bilinç oluşturmaya karar verildiğinde kültür alanında yapılacak çalışmalar önem kazanıyor.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder