23 Şubat 2016 Salı

Ajanokrasi ve Rusya'yı şirketler üzerinden okumak

2023 dergisi, sayı 178

 
Bugün Rusya’yla ilgili çok şey konuşabiliriz. Ama öncelikle bir tanım yapmamız ve Rusya’yı enerjiyle tanımlamamız gerek. Rusya dünyada önde gelen diğer ülkelerden farklı olarak gücünü enerji gelirlerine borçludur. Devlet gelirlerinin %50’sinden fazlasını doğalgaz ve petrolden elde eden bir ülkedir. 

Bu çok önemli bir nokta… Çünkü Sovyetler yıkıldığı zaman büyük bir askeri güce sahipti. Ama ekonomisi iflas etmişti. Bugün askeri olarak ne kadar güçlü olursa olsun enerji gelirlerine bağımlılığı Rusya’nın yumuşak karnıdır. Rusya’yı sıkıştıranlar bunu kullanırlar mı, tartışılır. 

Bir tanım yaptık ve buradan bakarsak Rusya demek Gazprom, Rosneft, Lukoil ve Transneft demek... 

Bunlar arasında ön planda Gazprom var. Doğalgazın Volkswagen’i, yani dünyada bir numarası… Volkswagen’i özellikle söyledim çünkü Tayfun Er’in “tesadüf zorunluluğun görünüş biçimlerinden birisidir” sözünü önemsiyorum. 

Dünya doğalgaz üretiminin %12’sini yapan bir şirketten bahsediyoruz. 2014 yılında 444 milyar metreküp doğalgaz üreten Gazprom’un 23 trilyon metreküp rezervi olduğu tahmin ediliyor. Bunun yanı sıra 35,3 milyon ton petrol üretimi yaptılar. 

2007’de Rusya Parlamentosu Gazprom ve Transneft’e kendi özel ordularını oluşturma yetkisi verdi. Yönetiminde Valery Golubev gibi istihbarat kökenlilerin bulunduğu, 400.000 çalışanı olan bir şirket… 

FSB (eski KGB) karargahı aynı zamanda bir okul
Sosyolog ve şimdi Birleşik Rusya Partisi milletvekili olan Olga Kryshtanovskaya önde gelen 1016 siyasi üzerine yaptığı araştırma sonucunda bunların %26 sının geçmişte ordu veya istihbaratta çalıştığını söylemişti. Toplamda %78’inin ise ordu veya istihbarat ile ilişkili yapılarda daha önce görev almış olduğunu ileri sürmüştü [1]

Siyaset bilimi hocası Yevgenia Albats ise 6000 eski istihbarat ajanının devlette etkili pozisyonlarda görev aldığını yazmıştı. Buradan çıkan ikinci tanım: Rusya enerji gelirlerine bağımlılığını güvenlik devleti özelliğiyle bertaraf eden bir ülkedir. 

Ordu ve istihbarat kökenli olup yönetici elitte yer alan “Silovik”ler arasında Igor Sechin, Sergei Ivanov, Viktor Ivanov, Sergey Shoygu, Sergey Naryshkin gibi isimler var. Tabi en başta Putin… 

2008 yılında Alman iç istihbarat kurumu Anayasayı Koruma Federal Dairesi başkanı Heinz Fromm Rusya ve Çin’i petrol, doğalgaz ve askeri alanlarda Almanya’da geliştirilen gizli teknolojik bilgileri çalmakla suçlamıştı [2]. Bu olay da bahsettiğimiz yapı ile uyum arz ediyor. 

Bunun Sovyet ordu - istihbarat geleneğiyle ilgisi var. Ayrıca bu koşulların güvenlikle ilgili olduğu ve geçmiş tecrübelere bağlı geliştiği de söylenebilir. 

Sovyetler Birliği yıkıldıktan sonra devlet işletmeleri kupon metoduyla özelleştirilmişti. Bu, her Rus vatandaşının ellerindeki kuponlar karşılığında devlet şirketlerine ortak olması anlamına geliyordu. Şirketin üçte biri 1994 yılı itibarıyla 750.000 kişiye ait hale geldi. Hisselerin %15’i şirket çalışanlarında kalırken devletin payı %40 civarında kalmıştı. Gazprom bu dönemde güçlü bir çete tarafından soyuldu. Viktor Çernomirdin ve şirket CEO’su Rem Viakhirev’in gözetiminde şirketin varlıkları Itera şirketine aktarıldı. 

Putin 2000’de devlet başkanı seçildikten sonra o zamanlarda pek tanınmayan birisi olan Medvedev’i şirket yönetim kurulu başkanlığına getirdi. Itera şirketi iflas ettirildi. 2005’te şirketin %10.7’sinin Rosneftegaz’a 7 milyar dolar gibi ucuza denilebilecek bir fiyata satılmasıyla devlet hisse çoğunluğunu ele geçirdi ve bundan sonra Gazprom’daki yabancı hisse sınırı kaldırıldı. Ve bundan sonra “devlet şirketi” olarak iyi yönetildi. 

Böyle bir şirketi yönetmek kolay olmasa gerek… Gazprom’un en büyük üretim alanları kutba yakın diyebileceğimiz kuzey bölgesinde, Obi körfezi ve Yamal yarımadasında bulunuyor. En yakın ülkeye 3500 - 4000 km uzaklıkta bir yer… Toplamda ise 160.000 kilometreye yakın ana boru hattına sahipler. Bunlar muazzam rakamlar… 

1877’de çizilen bir Avrupa illüstrasyonunda Rusya ahtapot olarak resmedilmiş. Bugün boru hatları Rusya için ahtapotun kolları gibi… Rafa kaldırılan Güney Akım (South Stream) boru hattı Bulgaristan’dan geçip Yunanistan üzerinden İtalya’ya, Sırbistan üzerinden de Orta Avrupa’daki hatlara bağlanarak Rusya’nın Ortodoks ve Slav politikalarına katkı sağlayacaktı. Vyborg’tan başlayan Kuzey Akım (Nord Stream) hattı ise doğalgazı doğrudan Almanya’ya ulaştırarak Rus-Alman ittifakını taçlandırmayı başardı. Bugün İngiliz-Hollandalı Shell, Alman E.ON ve Avusturyalı OMV’yle birlikte var olan iki hatta iki tane daha ekliyorlar. 

Kuzey Akım’ın inşa ve operasyonu için kurulan Nord Stream AG şirketi İsviçre merkezli... Şirketin CEO’su Doğu Alman istihbarat örgütü Stasi’nin eski ajanı Matthias Warnig. Tesadüf mü? Norveçli araştırmacı Bendik Solum Whist şirketin İsviçre’de kurulmasının ülkedeki bankacılık sektörünün gizlilik sağlama özelliğinden kaynaklandığını söylüyor [3]. Şirketin ortaklar heyeti başkanının eski Alman şansölyesi Schröder olduğu genelde bilinir. 2008’de de eski Finlandiya başbakanı Lipponen’i Finlandiya ile aracılık yapması, işleri kolaylaştırması için danışman yapmışlardı. Bunun başka örneği var mı bilemiyorum.
Putin, Schroeder ve Warnig

2014 mayısında Gazprom Çin Petrol Şirketi (CNPC) ile 400 milyar dolarlık bir anlaşma imzaladı. 30 yıllık bir dönemi kapsayan anlaşmayla 2018’den başlayarak Çin’e yılda 38 milyar metreküp doğalgaz verecekler. 

Rusya’nın en büyük petrol üreticisi Rosneft de Eylül 2015’te Çin’le 30 milyar dolarlık bir antlaşma yaptı. Yine Rosneft’in Kasım 2015’te kuzey kutbu petrolü için Çin’le ortaklık görüşmeleri yapıldığı açıklandı. Bu projelerin de Kuzey Akım gibi bir fonksiyonu olduğu muhakkak. 

Yine geçen kasım ayında, İngiliz BP, Rosneft'in Doğu Sibirya petrol ve doğalgaz sahalarında faaliyet gösteren iştiraki Taas-Yuryakh Neftegazodobycha LLC (Taas) şirketinin yüzde 20 hissesini satın aldı. 

Burada üçüncü tanımı yapalım. Enerji hatlarının Avrasya’da oyun kurucu özelliği artıyor. 

Peki, Türkiye bütün bu oyunun neresinde? Doğru pozisyon almış mı? Hadiseler oluyor, Güney Akım iptal ediliyor, Türk Akımı var deniliyor. Sonra beklentiler yine değişiyor. 

Bir dizi ayrışma ve çatışma var. Burada bir soru daha sormak gerek. En ciddi mücadele kimler arasında? ABD ile Rusya’nın mı? Yahudilerle Hristiyanlar arasında mı? Müslümanlarla mı veya Çin’le mi? 

Rusya’yla sorun kuzeyde değil, güney sınırımızda çıktı. Bunun bir geometrisi var. Bir zaman makinesi olsaydı ve yirmi yıl sonrasına gidip geri dönebilseydik bunları cevaplamak daha kolay olurdu. Bunu yapamadığımıza göre bugünü yirmi yıl önce tahmin etmiş adamları okumak gerek. Aklıma Mahir Kaynak’ın bir sözü geliyor. “ABD, Türkiye’yi kaybetmeye razı olabilir mi? Olabilirse mesele yok, o zaman Kürt devletini kurar. Ama biz diyoruz ki, bugünkü şartlar içerisinde ABD, Türkiye’yi kaybettiği zaman büyük savaşta çok gerilemiş konuma gelir” diyor. 

Şimdi Rusya Türkiye’ye karşı birtakım tedbirler alıyor. Turizm gelirimiz ayrı bir kalem, Rusya’daki müteahhitlik hizmetleri ayrı bir kalem ama Türkiye öyle veya böyle, en fazla dış ticaret açığı verdiği ülkeden yaptırım görüyor. Doğal olarak bu bizi yeni arayışlara soktu. 

Bu esasen Rusya’nın bir tavrı. Putin’in sözcüsü Dmitry Peskov Rusya 2006’da Ukrayna’nın gazını kestiğinde tepki veren Batı’yı ekonomik bir sorunu siyasileştirmekle suçlamıştı. Gazprom’un sonuçta bir şirket olduğunu ve menfaatini korumasının doğal olduğunu söylemişti. Bugün Rusya’daki Türk şirketleri de sadece iş yapıyorlar. Rusya bu şirketlerin yaptığı işi fazla siyasileştirmeden yaptırımları yumuşatmalıdır. 

[1] Russia: Expert Eyes Security Ties Among Siloviki 20.12.2006 http://www.rferl.org/content/article/1073593.html

[2] Analysis: Russia spies on German firms, 16.05.2008, http://www.spacewar.com/reports/Analysis_Russia_spies_on_German_firms_999.html

[3] Solum Whist, Bendik: Nord Stream: Not Just a Pipeline, Fridtjof Nansen Institute http://www.fni.no/pdf/FNI-R1508.pdf

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder