Edebiyat Burada, 31 Ağustos '24
öğlede havanın kapandığı gün
cılız bir ot çatlağında gülümsemişti
akçaabat fırtınada yıkanmıştı dün
sahilde kof gemiler demirlemişti
tayfalar, tufalar hepsi sarhoştu
bense arıyordum aşkı ve kibri
gökte yıldız sağdım dün bütün gece
beyaz köpüklerden, serin sulardan
arşı kulaçladım bitinceye dek
bendim tufanı denize seren
kusup sahillere hüznün rengini
mabetleri bir sedayla çınlatan ben
kalbin esareti büyük bir kusur
o yine de ışığı bulur
belki hep böyleydi gökyüzü kızıl
belki de deniz çıplak güneş kuytuda
ismini bir rüzgar ıslıkladığında
böyle başkaldıracak zaman ve her şey
ben boylarken deniz dibini
o yükselecek, eski bir kandilisada.
dergâh, mart 2013
Sonya (Yason kilisesine)
vuruluyor en güzel askeri ingilizlerin
sakin bir günün sonunda, bu sensin sonya
karaya vurmuş şu sır sandığından
vuruluyor en güzel askeri ingilizlerin
sakin bir günün sonunda, bu sensin sonya
karaya vurmuş şu sır sandığından
doğrulup kıbleye yönelmelisin
işte böyle yaşadık
işte böyle yaşadık
günleri saymadık, haftaları da
açıldık engin sulara
yıldızlar kıskandı bizi
yine de en iyi onlar
anlatır bizim hikayemizi
Yoroz fenercisi
bekliyordum rıhtımın hurdalıklarında
köpekler etrafta kol geziyordu
birileri yosunları topluyordu da
sükût vardı ellerin yıkanmışlığında
o eller ki yelken burmuş ay açtığında
zayıf ışığını boşa saçtığında
karaya bir gece karanlığında
ihtilal ilk önce kayıkla çıkar
sesleri duymuştu arap haçlılar
karınlardan gelen hırınç sesini
martılar dehşeti üşüyordular
ilk sancaktar yoroz’da vurulduğunda
asiler günlerce sahile vurur
suların karıştığı bütün suçlarda
bir ana sahilde dolanır durur
yengeçler korkusunu taşır yanında
oysa ki hüznünü istemiştim bütün denizlerin
ege’nin, zarafşan’ın, kızıldeniz’in
urganın sağlamını ben de bilirdim
saçlarını bırakmıştı bana sevgilim
sahilin en eski mezarlığında
akşamları mavi bir melek okşar
kabre indirdiği ölülerini
bir bebek gibi kundaklar sarar
sabahta o ezan duyulduğunda
Allahuekber’le uyanır ruhlar
şimdilik sahilde söyleniyorlar
bekliyorlar rıhtımın hurdalıklarında.
gözümüzün önünde bir liman
ne güzelsin sulardan
yılmayıp
adını durmadan söyleyeceğim, sonya
yılmayıp
adını durmadan söyleyeceğim, sonya
açıldık engin sulara
yıldızlar kıskandı bizi
yine de en iyi onlar
anlatır bizim hikayemizi.
bekliyordum rıhtımın hurdalıklarında
birileri yosunları topluyordu da
sükût vardı ellerin yıkanmışlığında
o eller ki yelken burmuş ay açtığında
zayıf ışığını boşa saçtığında
karaya bir gece karanlığında
ihtilal ilk önce kayıkla çıkar
sesleri duymuştu arap haçlılar
karınlardan gelen hırınç sesini
martılar dehşeti üşüyordular
ilk sancaktar yoroz’da vurulduğunda
asiler günlerce sahile vurur
suların karıştığı bütün suçlarda
bir ana sahilde dolanır durur
yengeçler korkusunu taşır yanında
oysa ki hüznünü istemiştim bütün denizlerin
ege’nin, zarafşan’ın, kızıldeniz’in
urganın sağlamını ben de bilirdim
saçlarını bırakmıştı bana sevgilim
sahilin en eski mezarlığında
akşamları mavi bir melek okşar
kabre indirdiği ölülerini
bir bebek gibi kundaklar sarar
sabahta o ezan duyulduğunda
Allahuekber’le uyanır ruhlar
şimdilik sahilde söyleniyorlar
bekliyorlar rıhtımın hurdalıklarında.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder