29 Aralık 2021 Çarşamba

Şiirler - ii

Sonya (Yason Kilisesi'ne)

vuruluyor en güzel askeri ingilizlerin
sakin bir günün sonunda, bu sensin sonya
karaya vurmuş şu sır sandığından
doğrulup kıbleye yönelmelisin
abdestini alıp karadeniz’in
günahını buraya gizlemelisin

ne güzelsin sulardan
yılmayıp
adını durmadan söyleyeceğim, sonya

seni görünce aydınlanırdım
beni düzeltmiştin ya
eski damları toprak kaplarmış
sonya, çimenler sararmış dar yollarını
kargaların söylediği şarkılar
gün yüzü görmeyen yalanlarmış

dergâh, 279. sayı, mayıs 2013


Yoroz fenercisi

bekliyordum rıhtımın hurdalıklarında
köpekler acından kol geziyordu
yosunları fahişeler topluyordular
sükût vardı ellerin yıkanmışlığında

o eller ki yelken burmuş ay açtığında
zayıf ışığını boşa saçtığında
karaya bir gece karanlığında
ihtilal ilk önce kayıkla çıkar

sesleri duymuştu arap haçlılar
karınlardan gelen hırınç sesini
martılar dehşeti üşüyordular
ilk sancaktar yoroz’da vurulduğunda

asiler günlerce sahile vurur
suların karıştığı bütün suçlarda
bir ana sahilde dolanır durur
yengeçler korkusunu taşır yanında

oysa ki hüznünü istemiştim bütün denizlerin
ege’nin, zarafşan’ın, kızıldeniz’in
urganın sağlamını ben de bilirdim
saçlarını bırakmıştı bana sevgilim

sahilin en eski mezarlığında
akşamları mavi bir melek okşar
kabre indirdiği ölülerini
bir bebek gibi kundaklar sarar

sabahta o ezan duyulduğunda
Allahuekber’le uyanır ruhlar
şimdilik sahilde söyleniyorlar
bekliyorlar rıhtımın hurdalıklarında

üslup, mayıs 2012


Suların şarkısında

öğlede havanın kapandığı gün
cılız bir ot çatlağında gülümsemişti
akçaabat fırtınada yıkanmıştı dün
sahilde kof gemiler demirlemişti

tayfalar, tufalar hepsi sarhoştu
bense arıyordum aşkı ve kibri
gökte yıldız sağdım dün bütün gece
beyaz köpüklerden, serin sulardan
arşı kulaçladım bitinceye dek

açılıp sahili görmeyen bendim
bendim tufanı denize seren
kusup sahillere hüznün rengini
mabetleri bir sedayla çınlatan ben

kalbin esareti büyük bir kusur
o yine de ışığı bulur
belki hep böyleydi gökyüzü kızıl
belki de deniz çıplak güneş kuytuda

ismini bir rüzgar ıslıkladığında
böyle başkaldıracak zaman ve her şey
ben boylarken deniz dibini
o yükselecek, eski bir kandilisada...

dergâh, mart 2013


X

geceler boyu ızdıraba sarılıp uyudum
kâbuslarım acı vermedi güneşin doğuşu kadar

dolunayın kurtadamlar üzerindeki etkisi
âşık olmayı hafif kılan saygıya
sabaha kadar uyumasını seyredebilirim
sabaha kadar adalet arayabilirim
adaleti sabaha kadar arayabilirim
çürümeyip kemikleşecek bir inanca
ve adanmışlığa

yalanlarını söylüyor krallar
kan akıyor
bu kızgınlık ruhum diken diken
uyanıyor umut adına ne varsa
yüzyıllardır çitlerden atlayan düşünceler
yünlerini toplatıyor imkânsızlıkların

hayır bitmeyecek her şey - böyle bitmeyecek
yıkılacak adilikler
diz çök kader
dans ettiği gerçeklerse
zamanın da başı dönecek

lacivert edebiyat, ocak 2011


Yeni bilgiler

dik durmaktır
saygıcılık benim ideolojimdir
onun için
söndür köprünün üzerindeki lambaları
sen söndür sokak lambalarını
yarın mayısın on beşi
eski binaları uyandırıyor üşüyen sokaklar
elinde meşaleler

çatılardan uçtu kızıl kiremitleri
kulelerden, kiliselerden, daha yükseklerden
herkes korkarken işaretli kapılardan
şehrin heykelleri büyütmüştü onu
bir duruştu
anladım bir öpücükten
şehrin evsizleri emzirmişti onu

üslup, aralık 2011

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder