vuruluyor en güzel askeri ingilizlerin
sakin bir günün sonunda, bu sensin sonya
karaya vurmuş şu sır sandığından
doğrulup kıbleye yönelmelisin
abdestini alıp karadeniz’in
günahını buraya gizlemelisin
ne güzelsin sulardan
yılmayıp
adını durmadan söyleyeceğim, sonya
seni görünce aydınlanırdım
beni düzeltmiştin ya
eski damları toprak kaplarmış
sonya, çimenler sararmış dar yollarını
kargaların söylediği şarkılar
gün yüzü görmeyen yalanlarmış
dergâh, 279. sayı, mayıs 2013
bekliyordum rıhtımın hurdalıklarında
yosunları fahişeler topluyordular
sükût vardı ellerin yıkanmışlığında
o eller ki yelken burmuş ay açtığında
zayıf ışığını boşa saçtığında
karaya bir gece karanlığında
ihtilal ilk önce kayıkla çıkar
sesleri duymuştu arap haçlılar
karınlardan gelen hırınç sesini
martılar dehşeti üşüyordular
ilk sancaktar yoroz’da vurulduğunda
asiler günlerce sahile vurur
suların karıştığı bütün suçlarda
bir ana sahilde dolanır durur
yengeçler korkusunu taşır yanında
oysa ki hüznünü istemiştim bütün denizlerin
ege’nin, zarafşan’ın, kızıldeniz’in
urganın sağlamını ben de bilirdim
saçlarını bırakmıştı bana sevgilim
sahilin en eski mezarlığında
akşamları mavi bir melek okşar
kabre indirdiği ölülerini
bir bebek gibi kundaklar sarar
sabahta o ezan duyulduğunda
Allahuekber’le uyanır ruhlar
şimdilik sahilde söyleniyorlar
bekliyorlar rıhtımın hurdalıklarında
üslup, mayıs 2012
Suların şarkısında
öğlede havanın kapandığı gün
cılız bir ot çatlağında gülümsemişti
akçaabat fırtınada yıkanmıştı dün
sahilde kof gemiler demirlemişti
tayfalar, tufalar hepsi sarhoştu
bense arıyordum aşkı ve kibri
gökte yıldız sağdım dün bütün gece
beyaz köpüklerden, serin sulardan
arşı kulaçladım bitinceye dek
açılıp sahili görmeyen bendim
bendim tufanı denize seren
kusup sahillere hüznün rengini
mabetleri bir sedayla çınlatan ben
kalbin esareti büyük bir kusur
o yine de ışığı bulur
belki hep böyleydi gökyüzü kızıl
belki de deniz çıplak güneş kuytuda
ismini bir rüzgar ıslıkladığında
böyle başkaldıracak zaman ve her şey
ben boylarken deniz dibini
o yükselecek, eski bir kandilisada...
dergâh, mart 2013
X
geceler boyu ızdıraba sarılıp uyudum
kâbuslarım acı vermedi güneşin doğuşu kadar
dolunayın kurtadamlar üzerindeki etkisi
âşık olmayı hafif kılan saygıya
sabaha kadar uyumasını seyredebilirim
sabaha kadar adalet arayabilirim
adaleti sabaha kadar arayabilirim
çürümeyip kemikleşecek bir inanca
ve adanmışlığa
yalanlarını söylüyor krallar
kan akıyor
bu kızgınlık ruhum diken diken
uyanıyor umut adına ne varsa
yüzyıllardır çitlerden atlayan düşünceler
yünlerini toplatıyor imkânsızlıkların
hayır bitmeyecek her şey - böyle bitmeyecek
yıkılacak adilikler
diz çök kader
dans ettiği gerçeklerse
zamanın da başı dönecek
lacivert edebiyat, ocak 2011
Yeni bilgiler
dik durmaktır
saygıcılık benim ideolojimdir
onun için
söndür köprünün üzerindeki lambaları
sen söndür sokak lambalarını
yarın mayısın on beşi
eski binaları uyandırıyor üşüyen sokaklar
elinde meşaleler
çatılardan uçtu kızıl kiremitleri
kulelerden, kiliselerden, daha yükseklerden
herkes korkarken işaretli kapılardan
şehrin heykelleri büyütmüştü onu
bir duruştu
anladım bir öpücükten
şehrin evsizleri emzirmişti onu
üslup, aralık 2011
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder