12 Kasım 2024 Salı

Avrupa'daki kayıp Osmanlı mezarları

Kırmızılar, 12 Kasım '24

Ukraynalı araştırmacı Valentyn Stetsyuk (d.1937) bundan yirmi yıl kadar önce Kürtlerin Karadeniz'in kuzeyindeki varlığıyla ilgili yazdıklarıyla tanıdığımız birisi. Osman Karatay tarafından Türkçeye çevrilip Karadeniz Araştırmaları dergisinde yayınlanmış "Kürtlerin Karadeniz'in Kuzeyindeki Anayurdu" adlı çalışmasında Ukrayna'daki 250'ye yakın yer adının Kürtçe olabileceğini ve bu yer adlarının daha çok Ukrayna'nın Hmelnitski (48 yer ismi), Vinnitsa (44 yer ismi) ve Ternopolski (38 yer ismi) illerinde bulunduğunu söylüyor. Stetsyuk'un başka tezleri de var. 2003'te yayınladığı "Doğu Avrupa'da Tarih Öncesi Etnogenetik Süreçlerin Araştırılması" adlı çalışmada Hun, Avar, Bulgar ve Hazarların Slav tarihindeki etkisinin Rus tarih yazıcılığında ihmal edildiğini savunuyor.

Hunların 420'den 558'e kadar yaklaşık 130 yıl ve altı kuşak, Avarların 558'den 805'e kadar 250 yıl ve on kuşak boyunca Slavlara tesir edip onları şekillendirdiğini, bu dönemlerin ise Rus tarihçiliğinde kasten yer almadığını öne sürüyor. Doğu Slavlarının Hazar Kağanlığına bağımlı oldukları veya Bulgar Kağanlığının Slavlara hükmettiği dönemleri de aynı şekilde yorumlayan Stetsyuk ayrıca Balto-Slav dilinin sadece geç antik dönemde değil bundan önce de büyük ölçüde Türk dillerinin etkisinde kaldığını iddia ediyor.

14 Ekim 2024 Pazartesi

Bir akşam üstü yürüyüşe çıktım da - W. H. Auden

Edebiyat Burada, 14 Ekim '24

Bir akşam üstü yürüyüşe çıktım da - W. H. Auden (Çeviri Mustafa Kadir Atasoy)

Bir akşam üstü yürüyüşe çıktım da
Bristol sokağı boyunca baştan başa
kalabalıkla kaplı kaldırımlarında
hasat vakti buğday tarlasını andım

Efsunlu füsunlu ırmakların kıyısında
bu fakir, bir aşığın sesini duydu
paslı demiryolu köprüsünün altında
adam aşk sonsuzluktur diyordu

25 Eylül 2024 Çarşamba

Cenaze şarkısı - Wystan Hugh Auden

Edebiyat Burada, 25 Eylül '24

Cenaze şarkısı - Wystan Hugh Auden (Çeviri: Mustafa Kadir Atasoy)

bütün saatler dursun, telefonlar da sussun,
ağzında yağlı kemik havlamasın şu köpek,
piyanoyu keselim, sade trampet
tabutu selamlayın, yas tutanlar buyursun.

inleyerek tepemizde dönsün uçaklar,
göğe “o öldü” diye bir mesaj yazacaklar,
güvercinlerin gerdanında fiyonk olacak,
polisler de siyah eldiven takacaklar.

18 Eylül 2024 Çarşamba

Kısa hikayeler


Şu dokuzlular    Edebiyat Burada, 18 Eylül '24


i
Aralık ayının yirminci günüydü. Sabah yedide kalkıp çay demledi, radyoyu açtı. Her zaman dinlediği haber kanalından cızırtılı ve tuhaf bir ses geliyordu. 

İnsan uzun zamandır giymediği bir kıyafeti giydiğinde aynaya iki kez bakmalıdır. O da eski deri ceketinin üzerinde nasıl durduğunu kontrol etti. Bu soğukta giyecek başka bir şey bulamamıştı. Evden çıktığında hava hâlâ karanlıktı.

Geçen hafta boyunca olduğu gibi şimdi de şiddetli yağmur yağıyordu. Yağmur damlaları teneke çatı kaplamalarına çarpıp tiz sesler çıkarıyordu. Biraz sonra aydınlanacak hava Halley kuyrukluyıldızının dünyaya yaklaştığı bu günlerde önemli bir şey doğuracak gibiydi sanki.

1 Eylül 2024 Pazar

Bohr'un hindisi

Kırmızılar, 1 Eylül '24

Ben Akçaabatlıyım ve biz peynir eritmesiyle yapılan yemeğe kuymak deriz. 70 kilometre doğuda ise aynı yemeğe muhlama diyorlar. Hâlbuki yine Akçaabat'ta muhlama yumurtanın ıspanağa mıhlanarak yapıldığı yemeğin adı. 

Bir yemeğin, sebzenin, meyvenin veya hayvanın ismi neye göre belirleniyor? Mesela Tokat tavuğu mu, Beç yani Viyana tavuğu mu? Malta eriği mi, yeni dünya mı? Aslında bu süslü tavuk Afrika, meyve ise Çin kökenli. 

31 Ağustos 2024 Cumartesi

Karadeniz üçlemesi

                     Edebiyat Burada, 31 Ağustos '24


Suların şarkısında

öğlede havanın kapandığı gün
cılız bir ot çatlağında gülümsemişti
akçaabat fırtınada yıkanmıştı dün
sahilde kof gemiler demirlemişti

tayfalar, tufalar hepsi sarhoştu
bense arıyordum aşkı ve kibri
gökte yıldız sağdım dün bütün gece
beyaz köpüklerden, serin sulardan
arşı kulaçladım bitinceye dek

11 Ağustos 2024 Pazar

Cimrman düşüncesi üzerine bir okuma

Kırmızılar, 11 Ağustos '24

Bertrand Russell felsefeyi söylemeye değmeyecek basit bir şeyle başlamak ve kimsenin inanmayacağı paradoksal bir şeyle bitirmek olarak tarif eder. Saçmalıklardan korkmamanın gereğinden bahseder. Ama Cimrmancılık saçma değildir. Sadece gücünü gayri ciddilikten alıyor. Onu iki hususiyetiyle felsefeüstü olarak tanımlamak mümkün olabilir. Felsefeye karşı kurgusal olduğu ve hem de ona mizahla yaklaştığı için.

On the thought of Cimrman

Kırmızılar, 11 August '24

Bertrand Russell describes philosophy as starting with something simple that is not worth saying and ending with something paradoxical that no one will believe. He talks about the need to not be afraid of nonsense. But Cimrmanism is not absurd. It just gets its power from its non-seriousness. It may be possible to define it as surphilosophical with two characteristics. Because it is fictional against philosophy and also because it approaches it with humor.

11 Mayıs 2024 Cumartesi

Manzara

Yeni Birlik, 11 Mayıs '24

"Cesur ve Güzel" dizisinde varlıklı Korludağ ailesinin tek gelini çocuk sahibi olmak için tanımadığı bir hayat kadınıyla anlaşıyor. Mihriban, eczacının evinin önünde gelinlik yakıyor. Tam anlamıyla bir saçmalık. Televizyon çoğu kez bize canavarlaşmayı gösteriyor. TRT 2'nin yeni logosundaki "2" bile Loch Ness canavarına benziyor. Bazen kumandayla sesini kısıp insanların sadece hareketlerini izliyorum. Sessizlikte bazı ayrıntılar ortaya çıkıyor.

30 Nisan 2024 Salı

Anlamın kayboluşu

Yeni Birlik, 30 Nisan '24

Çoğu kitap ve kaynağa göre "Yalancının mumu yatsıya kadar yanar" sözü bir kişinin söylediği bir yalanın çok geçmeden ortaya çıkması anlamındadır. Bir abimizden dinlemiştik, başka bir anlamıyla yalancı bir kimsenin namazı beklediği görüntüsü vermek için mumunu yatsı vaktine kadar söndürmemesini ifade ediyormuş. 

Bir makalede rastladığım üçüncü hikâyeye göreyse medresede bir kimse erimiş mumlardan kendi imal ettiği mumu satın alınmış gibi gösterip parayı zimmetine geçiriyormuş. Ancak orijinal mum geç saatlere kadar dayanırken onun imal ettiği mum en fazla yatsıya kadar dayanıyormuş. Neticede hikâyeye dair baskın anlam diğer anlamları örtmüştür.

21 Nisan 2024 Pazar

Cebeci notları

Kırmızılar, 21 Nisan '24

Bir cumartesi günü yeşil top meyveli maklora ağaçlarının altından Serdengeçti’nin mezarına yürüyorum. Gayet tenha bir Cebeci asri mezarlığında Cumhuriyet’in erken döneminin üç milli eğitim bakanı yan yana yatıyor. 35 yaşında ölen Mustafa Necati, 41 yaşında ölen Reşit Galip, 39 yaşında ölen Vasıf Çınar… Bu durumun mantığı şu... İlk Mustafa Necati defnedildiği için diğerleri de onun yanına konmuş.

Sahaflardan bulduğumuz 1938'e ait bir ilkokul diplomasının üzerinde “Kültür Bakanlığı” yazıyor. Bugün Kültür Bakanlığı'nın kendi internet sitesinde kuruluş tarihi 1971 olarak veriliyor. Hâlbuki 1935’te Maarif Vekaleti’nin adı Kültür Bakanlığı olarak değiştirilip 1940’ların başına kadar da adı Kültür Bakanlığı olarak kalmış. 

9 Nisan 2024 Salı

Sahaf, mezat günlükleri: Osmanlıca Fenerbahçe rozetleri

Edebiyat Burada, 22 Nisan '24

Sabah kahvaltısından sonra Brno şehir merkezinde tur atıyoruz. Bir koleksiyon dükkânına uğradık. Deutscher Schulverein’in pulu gözüme takılıyor. Daha sonra Ebay sitesinde bu okul birliğinin Belada damgalı rozetlerini görüyoruz. Fenerbahçe ambleminin 1910 yılında, kulübün 33 numaralı azası ve penaltı kralı olan Topuz Hikmet tarafından çizildiği bilinir. Topuz Hikmet bey bu amblemden esinlenmiş olabilir. Veya tasarımı önce Deutscher Schulverein'in, sonra Fenerbahçe'nin rozetlerini imal eden Viyana'daki rozetçi Adolf Belada yapmış olabilir. 

Sahaf, mezat günlükleri: Ormancılık kültürü ve Yeşil Gece kutlamalarına dair

Edebiyat Burada, 9 Nisan '24

Sahaf ve mezatlardan bulduğumuz Ormancılık kültürümüze dair bazı belge, obje ve yazılar şunlardır.

31 Mart 2024 Pazar

Bilgiyi iyi yönetmeye ihtiyacımız var

Kırmızılar, 31 Mart '24

Prag’ta güzel bir astronomik saat var. Saat başı Japon turistler önünde toplanır, ahşap havarilerin geçidini izler. Söylenceye göre saat ustası başka yerde bir benzerini yapmasın diye kör edilmiş. Çok uzak olmayan bir başka yerde Çin’dekiler kadar iyi porselen üretmeyi başaran usta uzun yıllar boyunca sarayın mahzenine hapsedilmiş, sırrı başkasına söylemesin diye… Mahzende porselen üretirmiş. Şimdi mahzenin tabanındaki porselen kırıklarını araştırıyorlar. Efendim, Yahudiler hekimlik bilgisini iyi yönetmişlerdir. Yükselme Dönemi padişahlarının hepsinin yanındadırlar. Fatih’inki Hekim Yakub, II. Bayezid ve Yavuz’unki Jozef Hamon, Kanuni’ninki oğul Moşe Hamon, II. Selim’inki torun Jozef Hamon’dur. Kendilerinden memnun kalınmış ki bu böyle devam etmiş. Bilgileri var, bir disiplinleri var. Bilgi yönetilen bir şeydir, böyle bir boyutu var. Bilgiyi idare etmek, onu edinmek kadar önemli bir iş... Hemen her şeyi bilgi olarak tanımlayabiliriz ve bir ilave daha yapalım, bilginin yayılmadığı yerde palavra hüküm sürebiliyor. Avrupa Parlamentosu üyesi Pavel Svoboda 15 Temmuz’dan sonra twitliyor. "Otoriter İslamcı rejimi mi istiyoruz yoksa laikliği savunan askeri rejimi mi?" Ne kadar saçma değil mi? Ama gerçekten olan biteni bilmiyorlar. Berlin'de sohbet ettiğim bir Polonyalı Antalya’ya sık sık tatile geldiğini söylüyor. Sonra “Türkiye’de kadınların çalışmasına izin verilmiyormuş bu yüzden kalkışma olmuş” diyor. Tatile gelen birisi söylüyor bunu. Avrupa'da böyle birçok palavra var tedavülde olan.

14 Mart 2024 Perşembe

Türkiyat yazıları

Orta Avrupa'daki bazı Türk izleri
Türk Yurdu, Şubat '24

Jozef Blaşkoviç "Osmanlıların Hakimiyeti Devrinde Slovakya'daki Vergi Sistemi Hakkında" adlı makalesinde Filek'in (Filakovo) fethinden (1554) sonra civardaki 600 den fazla, Uyvar'ın (Nove Zámky) fethinden (1663) sonra ise 700 den fazla kasaba ve köy ahalisinin işitilmedik çabuklukla bir iki ay zarfında, Osmanlıların hâkimiyetini kendi rızasıyla kabul ettiğini aktarır. Blaşkoviç Osmanlıların elde ettikleri bu başarıyı, yani yerli halkı kendi tarafına kazanmalarını Avrupa tarihçileri bir türlü anlayamadığını söylüyor. Slovaklarda da Habsburg yönetimine karşı bir alerji var.

Filek (Filakovo) kalesi Seçen (Szécsény) kumandanı Hamza Bey'in 4 Eylül 1554'te burayı ele geçirmesinin ardından Slovak topraklarındaki tek Türk sancağı olmuştu. Otuz dokuz yıllık Osmanlı idaresi sırasında on iki sancakbeyi görev yapmış. Filakovo'nun resmi sitesinde sancakbeyleri Kara Hamza (1556'ya kadar), Velidžan (1556-1562), Hasan Prodovič (1562-1564), Arslan beg (1564), Mehemed (1575), Hasan (1576), Mahmud (1579), Korkud (1579-1590), Ali (1591) ve Jusuf beg (1593). Ľubomír Križan haklı olarak Mustafa Sokolič yani Sokollu Mustafa Paşa'yı (1560-62?) da listeye dahil etmiştir. Osmanlılar burayı 27 Kasım 1593'te kaybetmiş ancak herkes bölgeyi terk etmemiş. Jozef Drenko, Filakovo'yla ilgili çalışmasında yaklaşık üç yüz sivil Türk'ün kale arazisinde gönüllü olarak kaldığını söylüyor. 

10 Mart 2024 Pazar

Bir sohbetin düşündürdüğü

Kırmızılar, 10 Mart '24

Praglı Katolik bir arkadaşımla sohbet ediyoruz. Bana İslam’da kadına fazla değer verilmediğini, Meryem Ana’dan ötürü kendi inançlarının kadına daha fazla değer verdiğini söylüyor. Ben de Ortaçağ’da Avrupa’da kadınlara dini saiklerle büyük işkenceler yapıldığını, Avrupa’da yirmiye yakın işkence müzesi olduğunu, gezdiğim müzelerde kadınlara işkence için geliştirilmiş özel aletler gördüğümü söyledim.

Bu mevzuda çok ülke sınıfta kalıyor. Humanium’un raporlarında da üzüntü verici şeylerden bahsediliyor. Ukrayna’da bir dram yaşanıyor. Orta ve Doğu Avrupa’dan çocuk yaşta alınıp Batı’da çalıştırılan kızlar var, önemli bir kısmı erken yaşta vefat ediyormuş. İbn Fadlan 10. Yüzyıl’da yazdığı seyahatnamesinde ölen bir Rus’un cariyelerinden birinin seçilip içki içirildikten sonra tecavüz edilip öldürülmesi adetinden bahsediyordu. II. Dünya Savaşı’ndan sonra başta Rus askerleri, sonra Amerikalı ve Fransızlar Alman topraklarında 1 milyon civarında kadına tecavüz etti. 240 bin kişi bu nedenle öldü.

28 Ocak 2024 Pazar

Masumiyetin müzesi üzerine

Kırmızılar, 28 Ocak '24

1998 yazında Bayburt'ta bir hafta kadar kalmıştık, Dünya Kupası finalini orada izlemiştim. Fransa'nın Brezilya'yı 3-0 yendiği maçta Zidane iki kafa golü atmıştı, galiba ikisi de kornerdendi. Fidanlık müdürlüğü misafirhanesinde kalıyorduk, bahçede yürüyüşe çıkmıştım. Orada üç çocuk çakıl taşlarıyla oynuyordu. Ne yapıyorsunuz diye sorduğumda mezarlık oyunu oynuyoruz abi demişlerdi. Büyük çakıl taşlarından mezar taşları yapmışlar, yollar yapmışlar... Bugün aklıma geldi. Hangi çocuk böyle bir oyun oynar? Acaba bir yakınlarını mı kaybetmişlerdi? Onlara ölümle ilgili, mezarlıkla ilgili bir şey mi anlatılmıştı? Büyük bir ihtimalle...